Zor Anlarda Ortaya Çıkan “Üçüncü Adam” Kim?


Zor bir anda sizi yönlendiren bir iç ses yaşadınız mı?

Tamamen yalnızken, sanki biri yanınızdaymış gibi hissettiğiniz oldu mu?

Bu sorular ilk bakışta tuhaf ya da uçuk gelebilir. Ama bazı insanlar için bu deneyim, hayatlarının en kritik anlarında ortaya çıkıyor. Üstelik bu yalnızca kişisel anlatılara ya da gizemli hikâyelere dayanmıyor. Bilim, bu tuhaf ama tanıdık hissin ardında ne olabileceğine dair önemli ipuçları sunuyor.

Bu yazıda, Üçüncü Adam Sendromu olarak bilinen bu deneyime yakından bakıyor ve şu sorunun peşine düşüyoruz:


Zor anlarda ortaya çıkan o ses, gerçekten yabancı mı? Yoksa zihnimizin hiç dinlemediğimiz bir parçası mı?

Üçüncü Adam Sendromu Nedir?

Fiziksel tükenmenin, yoğun stresin ya da ölüm tehdidinin eşiğindeyken, kişinin yanında görünmeyen ama varlığı güçlü biçimde hissedilen bir “başka biri” belirir. Bu olguya literatürde Üçüncü Adam Sendromu (Third Man Syndrome) adı verilir.

Bu deneyim ilk olarak kutup kaşifleri, dağcılar ve kazazedelerin anlatılarıyla kayıtlara geçmiştir. Hayatta kalma mücadelesinin en zor anlarında, yalnız olmadıklarını hissettiklerini; hatta kimi zaman bu görünmez varlığın kendilerinden daha sakin, daha kararlı ve daha yol gösterici olduğunu anlatırlar.

Güncel popüler bilim yazılarında da vurgulandığı gibi, bu deneyim mistik ya da metafizik bir olay olarak değil, insan zihninin aşırı koşullarda devreye soktuğu bir uyum ve korunma mekanizması olarak ele alınmaktadır.

Bu Bir Hastalık mı, Hayatta Kalma Mekanizması mı?

Burada kritik bir ayrımı netleştirmek gerekir. Üçüncü Adam deneyimi, çoğu zaman bir psikiyatrik hastalık ya da psikoz belirtisi değildir. Aksine, tamamen sağlıklı bireylerde, olağan bilinç bütünlüğünün geçici olarak çözülmesiyle ortaya çıkan algısal bir durumdur.

Zihin, gündelik hayatta tek ve sabit bir “ben” algısı üretir. Ancak kriz anlarında bu yapı esneyebilir. Tek bir merkezden yönetilen bilinç yerine, işlevsel olarak ayrışmış bir yapı devreye girer. Bu ayrışma, kişinin hayatta kalma kapasitesini artıran bir iç düzenleme biçimi olarak düşünülebilir.

Aslında bu durum, hepimizin zihninde çalışan daha temel bir beceriyi görünür kılar: 

Kendi düşüncelerimizi gözlemleyebilme yeteneğimizi.

İçimizdeki Gözlemci: “O Sesi Kim Dinliyor?”

Üçüncü Adam deneyimi, bizi yalnızca hayatta kalma hikâyelerinin ötesine taşıyarak daha derin bir soruyla yüzleştirir. Bu soru, yalnızca dağcıları ya da kaşifleri değil, gündelik hayatın içinde kendi kendine konuşan hepimizi ilgilendirir:

Eğer zor bir anda bana yol gösteren bir iç ses varsa, o sesi kim dinliyor?

Bu soru, bazı felsefi ve psikolojik tartışmalarda “sonsuz gerileme” problemi olarak ele alınır. İnsan, kendi düşüncelerini gözlemleyebilir. Hatta o düşünceler üzerine yeniden düşünebilir. Karar verirken kendi kendimize konuşmamız, içimizdeki eleştirmen ile rehber arasında gidip gelmemiz,
“Bir yanım bunu istiyor ama başka bir yanım itiraz ediyor” hissi, bu çok katmanlı yapının gündelik örnekleridir.

Bu deneyimler, bilincimizin tek ve sabit bir yapı olmadığını; katmanlı ve esnek bir doğası olduğunu düşündürür.

Üçüncü Adam Sendromu, bu içsel bölünmenin uç koşullarda dışsallaşmış ve belirginleşmiş bir versiyonu olarak okunabilir. Normalde sessizce arka planda duran iç gözlemci, kriz anında sahneye çıkar ve kontrolü devralır.

Bilim Ne Diyor? Üçüncü Adam Deneyimi Nasıl Açıklanıyor?

Peki bu hissin somut bir bilimsel dayanağı var mı? Evet.

Bu yorumu destekleyen en güçlü çalışmalardan biri, 2014 yılında Olaf Blanke ve ekibinin Nature dergisinde yayımladığı “Inducing the feeling of a presence in healthy participants” başlıklı araştırmadır.

Bu çalışmanın temel bulgusu şudur:
“Yanımda biri var” hissi, laboratuvar ortamında, herhangi bir psikiyatrik tanısı olmayan sağlıklı bireylerde deneysel olarak üretilebilmektedir.

Araştırmada, katılımcıların beden hareketleri ile duyusal geri bildirimleri arasında küçük zamanlama uyumsuzlukları oluşturulmuştur. Beyin bu kopukluğu yorumlarken, kişinin yanında ya da arkasında kendisinden başka bir “varlık” olduğu hissi ortaya çıkmıştır.

Bu bulgular, üçüncü bir varlık hissinin doğaüstü bir müdahaleden değil; beynin öz-farkındalık, beden algısı ve benlik hissini kuran sistemlerindeki geçici bir uyumsuzluktan kaynaklanabileceğini göstermektedir.

Cevabı Olmayan Ama Önemli Bir Soru

Tüm bu bilgiler bir araya geldiğinde, Üçüncü Adam Sendromu ne gizemli bir ziyaretçi ne de patolojik bir bozukluk olarak görünür. Daha çok, insan zihninin sınır koşullarda kendini korumak ve hayatta kalmak için başvurduğu işlevsel bir ayrışma stratejisi olarak karşımıza çıkar.

Zor anlarda ortaya çıkan o “başka biri”, belki de dışarıdan gelen bir varlık değil; gündelik hayatın gürültüsünde susturduğumuz, ama kriz anında sözü devralan bir yanımızdır.

Belki de asıl mesele, bu sesi susturmak değil;
hangi koşullarda ortaya çıktığını fark etmek ve bize ne anlatmaya çalıştığını duyabilmektir.

Podcast’e Davet: Birlikte Düşünmeye Devam Edelim

Bu konuyu sohbet formatında, gündelik hayattan örneklerle birlikte düşünmek isterseniz, Spotify’daki Bilim Ne Diyor? podcast bölümümüzü dinleyebilirsiniz.

Teşhis yok.
Yargı yok.
Etiket yok.

Sadece merak, veri ve birlikte düşünme var.

Kaynaklar

Blanke, O. et al. (2014). Inducing the feeling of a presence in healthy participants. Nature.
Manifold Press. “Üçüncü Kişi Sendromu ve Sonsuz Gerileme” yazısı.
El País. Third Man Syndrome makalesi.

Yorumlar